Kalu Belada Ne Söz Verdik? Bilimin Merceğinden Manevi Bir Soru
Bazı sorular vardır ki yüzyıllardır sorulur, ama hâlâ cevabı tam olarak bilinmez. “Kalu belada ne söz verdik?” de bunlardan biridir. İnançlı biri için bu, varoluşun başlangıcında verilen bir ahittir; meraklı bir araştırmacı içinse, bilincin kökenine dair büyüleyici bir metafor. Bu yazıda konuyu dini değil, bilimsel bir mercekten ele alacağız. Yani “kalu bela”yı bir inanç dogması olarak değil, bilimin bilince, hafızaya ve insanın doğuştan getirdiği eğilimlere dair bulgularıyla birlikte düşünelim.
—
Kalu Bela Nedir? Kavramın Kökeni
“Kalu bela” ifadesi Arapça kökenlidir. “Elestü bi-Rabbikum (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” ayetinden gelir (A’râf 7:172). Rivayete göre Allah, insanları yaratmadan önce ruhlarını huzuruna çağırmış ve bu soruyu sormuştur. Ruhlar da “Evet, şahitlik ederiz” demiştir. İşte o sözleşmeye “Kalu bela ahdi” denir.
Peki, bu anlatı bilimsel bakışla nasıl yorumlanabilir? Gerçekten “ruh” bilinciyle bir söz vermek mümkün müydü? Yoksa bu, insanın doğuştan gelen bir farkındalık hissinin metaforik ifadesi mi?
—
Bilimin Gözünden “Kalu Bela”: Hafızasız Hatırlamak
Modern nörobilim, “bilinç öncesi hafıza” kavramını incelerken, insanların bazı bilgi ve davranış kalıplarını doğuştan getirdiğini gösteriyor. Yeni doğan bir bebeğin memeye yönelmesi, reflekslerin ötesinde bir “tanıma” hissi taşır. Bilim buna “epigenetik hafıza” der.
Epigenetik, genetik bilginin dışında, çevresel etkilerle şekillenen ve nesiller arası aktarılan davranış kalıplarını inceler.
Belki de “kalu bela” denilen şey, bu genetik ve bilinçaltı hafızanın mitolojik anlatımıdır. Yani, insanın doğuştan bir “anlam arayışı” taşıması, eski metinlerde “yaratıcıya verilen söz” biçiminde sembolleşmiş olabilir.
Bu, “kalu belada ne söz verdik?” sorusuna bilimsel bir yanıt değil; ama insan beyninin nasıl çalıştığına dair bir ipucu sunar: Biz, bilmediğimiz bir şeyi özlüyoruz. Bu özlem, bilincin en eski yankısı olabilir.
—
Bilincin Başlangıcı: Ruh mu, Beyin mi?
Kalu bela anlatısında ruhlar, henüz bedenlenmeden bilinç sahibidir. Bilimse bilinci sinir sisteminin ürünü olarak görür.
Ama modern bilinç araştırmaları bu çizgiyi bulanıklaştırıyor. Örneğin kuantum biyolojisi ve bilişsel nörobilimde yapılan bazı çalışmalar, bilincin yalnızca biyolojik süreçlerle açıklanamayabileceğini öne sürüyor.
Roger Penrose ve Stuart Hameroff’un “Orch-OR” teorisine göre, bilinç kuantum düzeyinde —yani atom altı ölçekte— oluşan süreçlerle ilişkilidir. Bu da “bilinç zamanın dışında var olabilir mi?” sorusunu gündeme getiriyor.
İlginçtir ki “kalu bela” anlatısında da bilinç, zamanın başlamasından önce mevcuttur. Yani dinî anlatı ile modern teoriler arasında tamamen zıt değil, kısmen kesişen bir paralellik vardır.
—
Doğuştan İnanç Eğilimi: Bilimsel Kanıtlar Ne Diyor?
Oxford Üniversitesi’nden Justin Barrett’in yürüttüğü “Cognitive Science of Religion” (Din Bilişselliği) çalışmaları, insanların doğuştan “üst bir güce inanma eğilimi” taşıdığını göstermiştir. Bu fenomen “doğuştan teizm hipotezi” olarak bilinir.
Bu eğilim, beynin neden-sonuç ilişkisi kurma, belirsizlikle baş etme ve moral düzen oluşturma ihtiyaçlarından doğar.
Yani belki de “kalu belada ne söz verdik?” sorusunun cevabı, insan beyninin evrimsel olarak bir “bağ kurma” mekanizmasına sahip olmasıdır. Bu bağ, ister Tanrı’yla ister doğayla kurulsun, kökeninde ortak bir psikolojik gereksinim yatar.
—
Felsefi Perspektif: Sözün Evrimi
“Kalu bela”daki “söz” eylemi, bilimin de ilgisini çeken bir fenomen: sembolik iletişim.
İnsanın “söz verme” kapasitesi, bilinçli varlık olmanın en belirgin göstergesidir. Söz, bir bağ, bir sorumluluk, bir özne farkındalığı gerektirir.
Bu açıdan “kalu bela”yı, insan türünün kendisini fark etme evresine dair alegorik bir anlatı olarak okuyabiliriz.
Yani biz, o “sözü” tarihsel olarak değil, bilişsel evrim sürecinde verdik — kendimiz olmayı seçtiğimiz anda.
—
Merak Ettirici Sorular
- İnsan beyninin doğuştan inanç eğilimi, gerçekten “kalu bela”nın bilimsel karşılığı olabilir mi?
- Bilinç, zamandan bağımsız bir olguysa, “ruhun” sürekliliği fikri tamamen sembolik midir?
- Unutulmuş bir söz, yine de davranışlarımızı yönlendirebilir mi?
—
Sonuç: Bilim ve İnanç Arasında İnce Bir Köprü
“Kalu belada ne söz verdik?” sorusu aslında insanın kendine yönelttiği en eski bilimsel sorulardan biridir:
Ben kimim? Nereden geldim? Neden bir şeye inanıyorum?
Bilim bu sorulara verilerle, deneylerle, hipotezlerle yaklaşır; inanç ise sembollerle, ritüellerle, sezgilerle.
Ama her iki alan da aynı yere çıkar: İnsan, kendini anlamak ister.
Belki de o söz, bir yaratıcıya değil, kendi bilincimize verdiğimiz bir sözdür — “Unutma” sözü.
Ve bilimin de, inancın da yaptığı şey budur: Hatırlamaya çalışmak.